Öğr. Gör. Dr. Sibel DANIŞAN: Kültür, Sanat ve At
1900’lerin başlarında Almanya’da emekli bir matematik öğretmeni, sevgili atı Hans’ın bir “harika at” olduğunu fark etti. Herr von Osten, Hans’a sayı sayma ve heceleme dersleri verdi, renkleri ve notaları tanıttı, hatta bazı basit matematiksel işlemler bile gösterdi. Hans hocasının onun bilgisini sınamak için sorduğu soruları ayağını yere gerekli sayıda vurarak yanıtlıyordu.
Kısa sürede “Akıllı Hans” olarak ün kazanan at, aralarında şüpheci davranış bilimcilerin de bulunduğu seçilmiş kişilerden oluşan gruplara gösteriler yapıyordu. Bilim adamları Hans’ın bir dahi olduğu görüşünde birleştiler
Akıllı Hans
Hans’ın yeteneklerinin gerçek yüzü, bir deneysel psikolog olan Oskar Pfungst’un uzun ve kapsamlı çalışmalarının sonunda anlaşılabildi. Pfungst atın değil yanıtları bilmek, soruları anlamaktan bile uzak olduğunu ortaya koydu. Sorular yabancı bir dilde fısıldanarak hatta yalnızca akıldan geçirilerek bile sorulabilirdi. Ama soruyu soran kişi ve orada bulunanlar arasında hiç kimse yanıtı bilmiyorsa işte o zaman Akıllı Hans kolaylıkla yanıtlaması gereken, hatta daha önce birçok kez doğru yanıtlamış olduğu sorulara bile yanıt veremiyordu.
Atın soruları doğru olarak yanıtlamasını sağlayan ipuçları, soruyu soranın ya da izleyicilerin bilinçsiz, neredeyse algılanamaz hareketleriydi. At yanıtlamak için, ayağını yere vururken, doğru sayı kadar vurduğunda insanlarda oluşan rahatlama duygusu yüz ve beden kaslarında belli belirsiz kıpırdanışlara yol açıyordu. Bu olaya açıklık kazandıran Pfungst bile ata bu yolla ipucu vermemeyi başaramıyordu. Akıllı Hans oldukça gelişmiş bir algılama yeteneğine sahipti ama çoğu izleyicinin ondan umduğu türde değildi.
Akıllı Hans’ın kazandığı ün atları eğitme yolunda çok sayıda girişime neden olmuştur ve birçok bilim adamı farklı metotlar geliştirerek atların birçok sektörde yer almalarını sağlamıştır. Doğru eğitim metotları kullanılarak bir sürü hayvanı olan ve doğada yem olmasından dolayı hayatını ürkekliğine borçlu olan atın neler yapabileceğinin habercisiydi.
Günümüzde atlar pek çok sektörde boy göstermektedirler. Geçmişte yoğunlukla var olan taşımacılık, ulaşım ve tarımdaki misyonlarının ötesinde artık sinema sektöründe birer aktör, tıp alanında sadık birer iyileştirici, çocuk gelişimde sabırlı bir eğitmen ve büyük ilgi uyandıran sirklerde ise başrollerdeler.
Al Shaheel Horse Show
2011 yılında Stephan Spielberg yapımı “Savaş Atı” filminde başrolde izlediğimiz at Joey, bir atın üstün yeteneklerini cesurca ortaya koymaktadır. Dünyaca ünlü at eğitmenlerinden Monty Roberts’ın film arkası eğitim görüntülerini izlediğimizde atların ürkek karakterlerini görüp onlara nasıl cesaret kazandırıldığını ve bu süreçlerin evciltme metotlarında insanları bir basamak daha yukarı taşıdığını gözlemliyoruz.
Sinemadan tiyatroya doğru uzandığımızda ise yine başrolde gövdesine 2,5metre uzunluğunda kanatlar monte edilmiş bembeyaz bir ata rastlıyoruz. Dubai’de bulunan Al Shaheel Horse Show’un gösterilerinde yüzlerce insanın çığlıkları, alkışları ve patlayan flaşlara rağmen hiç tereddütsüz kendisine önceden öğretilmiş olan gösteriyi tekrarlıyor. Dev kanatlarıyla, karanlıkta duran ve kimsenin fark etmediği antrenörünün öğrettiği adımları sergiliyor.
Spor alanındaki hünerleri ve insanla uyumları ise benzersiz. Olimpik branşlar olan dresaj, engel atlama, üç günlük yarışma, atlı dayanıklılık, atlı jimnastik ve atlı araba yarışlarında her biri birer sportmen olarak karşımıza çıkıyorlar. Dünya üzerinde ceket ve gömlekle yapılan tek spor olan dresajda atlar adeta dans ederken, doğada yapmayı tercih etmedikleri hareketleri büyük bir itaatle sergiliyorlar.
Boyutları sadece büyük ırk bir köpek kadar olan Shetland ponileri ise çocukların en yakın dostları olarak karşımızdalar. Amerika’da kovboy kültürünü yaşatmak adına hala hayatlarının büyük bir parçası at olan yerliler, henüz emekleme çağında olan çocuklarını Shetland ponileriyle tanıştırıyorlar. Çocuklar ilk adımlarını bu minyatür atlara tutunarak atarken bir sonraki aşamada ise kendilerini atın üstünde buluyorlar. Diğer poniler ise tüm dünyada dost canlısı ve sakin yapıları sayesinde çocuklara hayvan sevgisini aşılama, sorumluluk alma ve spor disiplini verebilme açısından binicilik antrenörlerine eşlik ediyorlar. Özellikle 7-12 yaş arası çocuklar poni klüplerinde önce atların davranışlarını öğrenerek başladıkları eğitimlerine at bakımını ve ata binmeyi öğrenerek tamamlıyorlar. Küçücük elleriyle atların yelelerini tararken, minik maya demirleriyle atların ayaklarını temizlerken ve nihayet atın üstünde onunla bir uyum yakalamayı başardıklarında hayatlarında geleceğe yönelik pek çok yetiyi kazanmış oluyorlar.
Atlar sağlık sektöründe sabırlı birer iyileştiricidirler. “Hipoterapi - Atlı Terapi” olarak bilinen alanda doktor, fizyoterapist, psikolog ve at bir ekibin ayrılmaz parçalarını oluşturuyorlar. Atın sabrı, rahatlatan sıcaklığı ve yaşattığı özgürlük hissi sayesinde engelli insanlar yaşama dört elle sarılarak, tedavi sürecinde büyük adımlar atıyorlar.
Deliler
Tarihin tozlu sayfalarına baktığımızda tüyler ürpertici bir gösteriyle karşımıza çıkıyorlar. Osmanlı İmparatorluğu’nun Deli Süvarileri. XV. Yüzyılın sonlarında Rumeli’deki sınır boylarında ortaya çıkan bu kanatlı süvariler atlarının ihtişamı ve korkunç görünüşlerini düşmanı ilk görüşte şaşırtmak ve kolayca yenebilmek için kullanıyorlardı.
Hayatımızın her alanında önemli roller üstlenen bu muhteşem hayvanlar, kültürümüzün temel taşlarından birini oluşturmaktadır. Onlar bilimin ve sanatın kesiştiği yerde ürkek ruhlarına rağmen cesur birer savaşçıdırlar.
Öğr. Gör. Dr. Sibel DANIŞAN
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Mahmudiye Atçılık Meslek Yüksekokulu
Bu yazı Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Gazetesi'nde 2012 yılında yayınlanmıştır.