Kafkasya'nın Atları
Buzul çağından sonra, Kafkasya’daki iklim ve çevre değişikliklerine paralel olarak vadilerin, denizlerin, nehirlerin ve göllerin oluşması ile birlikte Güney ve Ön Asyadan gelen insanların bu bölgeye yerleşimleri de başlamıştır. Bölgedeki tek toynaklı at türünün de bu dönemde ortaya çıktığı sanılmaktadır (Krasnikov, 1964).
Bölgede yapılan arkeolojik kazılarda Pliosen ve Pleistosen dönemlerine ait tek toynaklıların kemikleri bulunmuştur. Kazılarda bulunan bu tek toynaklı türlerden Equus stenonis, bozkıra uygun olmayan, büyük, ağır, koşamayan, büyük dişleri olan bir türdür. Diğer türlerden Equus Süssenbornenisis, Taman yarımadasındaki kazılarda bulunmuştur. Biçim olarak biraz daha günümüz at türüne yakın özellikleri olan, “Kaballoid (Atcıl)” dişleri bulunan, daha hızlı hareket edebilen bir tek toynaklıdır.
Fotoğraf 1: Adigey bölgesi, Ulyap Kurganı’nda bulunan M.Ö. 5 - 4. yüzyıllarda İskitlere ait bir kadehte "Pegasus" motifi
Kafkasyanın bugünkü coğrafi yapısı Pleistosen döneminin ardından gelen Halosen dönemi ile hemen hemen aynıdır. Halosen döneminde Doğu Avrupa ovalarından gelen yabani tek toynaklılar bölgeye yayılmaya başlamışlardır. Kafkasya’nın bozkırlarına dağılan bu yabani atlar 19. yüzyılın başlarına kadar da görülmüşlerdir.
Kafkasya’da yerleşen ilk insanlar arkeolojik buluntulara göre atı genellikle etinden yararlanmak amacıyla avlamışlardır. Atın evcilleştirilerek ulaşım ve yük hayvanı olarak kullanmaya başlanması M.Ö. 2000 yıllarından sonradır. M.Ö. 9. yüzyılda ise at Kafkasya insanlarının sosyal ve kültürel yaşamlarının en önemli parçası haline gelmiştir.
Kafkasya’da atçılık ve binicilik ile ilgili ilk bulgular M.Ö. 8 - 7. yüzyıllarda Protomeot’lar dönemine dayanmaktadır. Kuzey Batı Kafkasya’da yapılan kazılarda bulunan bronzdan yapılmış dizgin, ağızlık ve üzengi benzeri at donanımları, tüm Avrasya coğrafyasında yapılan kazılardan elde edilen donanımlardan çok daha fazladır. Bu donanımlarda bazı ağızlıkların 24-25cm. uzunluğunda olması bölgede yetiştirilen atların oldukça iri olduğunun ve yetiştirilen atların sayılarının da oldukça fazla olduğunun bir göstergesidir.
Bu donanımların biçim ve yapılış şekillerine bakıldığında Karadeniz bölgesinde yerleşik olan Roma ve Yunan uygarlıklarının etkileri görülebilir. Erken demir çağına gelindiğinde ise Kafkasya’da yerleşmiş bulunan göçebe İskit bozkır kültürünün, bölgede yerleşik dağlı kültürünü büyük ölçüde etkilediği görülmektedir. Bu etkileşimi silahlarda, at donanımlarında ve süslemelerinde görmek mümkündür (Krasnikov, 1964).
Bir sonraki dönem olan M.Ö. 2. ve M.S. 3. yüzyılları kapsayan Sarmat yerleşiminde de Kafkasya’daki halklarda atın çok önemli bir yere sahip olduğu görülmektedir. M.S. 5. ve 11. yüzyıllarda bölgede önemli bir iz bırakan Alan kültüründe ise at, sosyal ve kültürel yaşamın en önemli unsuru olarak görülmektedir. Alan orduları ağırlıklı olarak atlı birliklerden oluşmaktaydı. Askerlerin silah ve at donanımlarında ise Bizans ve İran kültürlerinden etkilenmeler görülmekteydi.
Fotoğraf 2: Kuban ötesi kurganlarında bulunan M.Ö. 8 – 7. yüzyıllara ait bronz at ağızlıkları [1]
M.S. 12 ve 17. yüzyıllar arasında Feodalizm dönemi ile birlikte eski İskit, Sarmat ve Alan yerleşim bölgelerinde Karaçay - Balkar, Adige (Kabardey) ve Oset halkları oluşmaya başlamıştır. Feodal dönemde de Kuzey Kafkasya halklarının sosyal yaşamlarını kolaylaştıran at, bu halkların tüm halk hikâyelerine, mitolojilerine, halk şarkılarına ve el sanatlarına konu olmuştur.
Kafkasya’da atlarla ilgili ilk yazılı kaynaklardan birisini 1436 ve 1452 yıllarında iki kez bölgeye seyahat eden İtalyan gezgin İosafat Barbaro kaleme almıştır. Barbaro bölgede rastladığı insanların, İtalyan atlarına benzeyen güzel ve güçlü atlarından ve bölgede hüküm süren “Kertibiy” adlı kralın her an iki bin atlı süvariyi hazırlayabildiğinden söz etmektedir (Barbaro, 1971).
Kafkasyalılar için at şan ve şerefin, saygınlığın en önemli unsurlarından birisidir. Atlarına çok önem verirler. İngiliz gezgin gazeteci John Longworth “Çerkesler atlarına çok iyi bakarlar. Bir Çerkes’in çocuğunu sevip okşadığı görülmemiştir ama atına sarılıp okşar, onu tedavi eder. Kışın kendisi ve ailesi için hazırladığı yiyeceklerden kısarak atına verir” diye yazmaktadır (Gardanov, 1974).
Kırım Sultanı Giray Han’ın Çerkesler ile ilgili yazdığı notlarında, 1833 yılında meydana gelen Kafkasya’daki büyük kıtlık sırasında Çerkes Prensi Pşekoy Çerçeneyski’nin ve kabilesinin ellerinde bulunan tahılları atları ile paylaştıklarını ve atları için açlığa razı olduklarını yazmaktadır (Brantova, 2001).
Kafkasya’daki Feodal aristokrasinin temeli kabileler arası akrabalık ilişkilerine dayanmaktaydı. Sistem gereği de çatışmalar ve baskınlar kaçınılmaz oluyordu. Bu sistemde prestij sahibi olmak için de iyi bir at sahibi olmak gerekiyordu. Kaliteli yaşamak ve ölüm arasındaki bağlantı atların kalitesine bağlıydı. Bu nedenle Kafkasyalılar atları için bir servet ödeyebilirlerdi. Bu konuda daha 16. yüzyılın başlarında Kafkasya'yı ziyaret etmiş olan İtalyan gezgin, coğrafyacı ve etnograf Georgio İnteriano “… Çerkesler iyi bir at için tüm servetlerini gözlerini kırpmadan verebilirler” demektedir [2].
Birçok batılı tarihçi ve gezgin tarafından bölgeye yapılan geziler sonrası Kafkasyalılara “At İnsanlar” lakabı uygun görülmüştür. At üzerinde geçirdikleri her anı değerlendiren bu insanlar kullandıkları silahları, giyimleri ve at donanımlarını da savaşmak ve at üzerinde yaşamak için tasarlamışlardır.
Fotoğraf 3: Polonyalı ressam A. Wierusz-Kowalski’nin yağlıboya tablosu “Çerkes Dağlıları” (1885)
Kafkasyalılar, bellerindeki gümüş işlemeli kamalar, at üzerindeyken çok süratli biçimde kınından çekebilmek için tasarlanmış olan “Şaşka” denen kılıçlar, tam bir savaşçı süvari giysisi olarak donatılmış geleneksel “Çerkeska” denen giysiler, at üzerinde yağmurdan ve soğuktan korunmak için giyilen “Yamçı” denen keçi kılından yapılmış abaları ve uzun yolculuklarda rahat etmek ve savaş sırasında hızlı hareket edebilmek için özel olarak tasarlanmış eyerler kullanırlar.
Kafkasyalıların sosyal yaşamlarında önemli bir yeri olan at, edebiyatlarına, söz sanatlarına da yansımıştır. Örneğin Çerkesler güzel bir metafor yaparak, tanımadıkları bir insanla ilgili bilgi almak için karşısındakine “O adamın atı nasıldı? (ШыфэлIыфэкIэ сыт хуэдэ?)" diye sorarlardı.
Kafkasyalıların ”Sokrates”i olarak bilinen, 1684-1750 tarihleri arasında Kabardey bölgesinde yaşamış olan halk düşünürü, moralist Kazanoko Jabağı (Къэзанокъо Джэбэгъы), “Kimler dosttur?” diye sorulan bir sorunun cevabı olarak; “Ata binmemiş olanlar dosttur, ata binenler dosttur, attan inmiş olanlar dosttur” diye cevap vermiştir. Bu da atın Kafkasyalıların yaşamında ne kadar önemli olduğunu açıkça gösteren en önemli kanıtlardan birisidir (Şautsukova, 2005).
19. yüzyıl ortalarında yapılan ve Çerkeslerin “Büyük Sürgünü”ne neden olan Kafkas-Rus Savaşları sonrasında büyük miktarlarda at yok olmuştur. Kalan birçok at da dağlara kaçmış ve yaban biçiminde yaşamaya başlamışlardır. 1890 yılından sonra bölgede yeniden at çiftlikleri kurulmaya başlamış, dağlardan topladıkları atlarla aileler yeniden at beslemeye çalışmışlardır.
Fotoğraf 4: 19. yüzyılda Kafkas atlılarını resmeden bir illüstrasyon
Ünlü Rus gezgin Aleksandr Sobornov, 1898 yılındaki gezisindeki anılarını "Dünya Gezgini (Всемирный Путешественник)” adlı derginin “Rodina” adlı ekinde yayınlamıştı. Bölgedeki izlenimlerini aktaran Sobornov “(…) Kafkas dağlarında yetiştirilen atların doğayla bütünleşmişçesine kayalıkların üzerinde çok dikkatli hareket ettiğini gördüm. Atlar uçurumun kenarına geldiklerinde her adımlarını atmadan önce basılıp basılmayacağını deneyerek, kendilerini güvenli hissettiklerinde adımlarını atarak kayalıklarda yol almaktaydılar. Atlar, dik bir yamaçtan inerken de arka ayaklarını iyice bükerek yavaşça kendilerini aşağıya kaydırarak inerler. En tehlikeli yolun en tehlikeli bölümlerinde ve dağ nehirlerinden geçerken, binici atın dizginlerini serbest bırakır. Bu andan sonra sorumluluk atın içgüdülerindedir".
Gerçek Çerkes ve Arap atlarının karışımı olan Dağ atları güçlü, hareketli, ateşli, dikkatli, bacakları kuvvetli, hassas karakterlidirler. Böylelikle bu atlar dağlarda sarp yamaçlarda rahatlıkla hareket edebilir, gece görüşü çok güçlüdür. Yolunu kaybeden bir binici bu atlara tamamen güvenebilir. Evinin yolunu kolaylıkla bulabilir. Kulakları çok hareketlidir ve her şeyi dinlemeye çalışır. Bir şeyden kuşkulandığında durup, her şeyin yolunda olduğunu düşündüğünde yoluna devam eder. Kafkas dağ atları gitmek istemedikleri yere zorla götürülmeye kalkılmamalıdır. Çünkü mutlaka bir tehlike hissetmektedir” (Budayev, 2006)
20. yüzyıla gelindiğinde yetiştirildikleri bölgelerde 1938 yılında Krasnikov’un, 1957 yılında da Zubairov’un 5 yaş ve üzeri atlarda yapmış oldukları ölçümlerde Kuzey Kafkasya dağ atlarında çeşitli farklılıklar olduğu görülmektedir (Krasnikov, 1964).
Tablo 2: Kafkas atlarının genel beden ölçüleri
Tablo 2’de görüldüğü gibi Kuzey Batı Kafkasya’daki Karaçay ve Kabardin atları ile Kuzey Doğu Kafkasya’da, Dağıstan bölgesinde bulunan Avar ve Lezgi atları arasında büyük farklılıklar vardır.
Kuzey Kafkasya’nın genel dağlık yapısı nedeniyle binek atı yetiştirilmesine çok ihtiyaç bulunmaktadır. Bu nedenle 18. yüzyıldan itibaren birçok ülkede görülen yerli atlarla Doğu ve Batı Avrupa’nın ağır yük atlarının melezlenerek yeni yük atı elde etme girişimleri bu bölgede olmamıştır. Ancak gerek Thoroughbred, gerekse Rus yüksek binek atları ile dağ atlarının kısraklarının melezlenmesi sık sık denenmiştir. 1917 Ekim Devrimi öncesinde düzensiz biçimde yapılan bu denemeler çoğu kez başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Devrimden sonra yapılan çalışmalarda gerek Kabardin atları gerekse Karaçay atları ile yapılan özellikle Thoroughbred melezlemelerinde çok başarılı sonuçlar elde edilmiştir.
Son yıllarda Kafkasya’da ve Kafkasya dışında yaşayan Kafkasyalılar (diaspora) arasında bu dağ atlarının kökeni ile ilgili tartışmaların bilimsel tartışmaların dışına çıktığı görülmektedir. Bazı görüşlere göre Karaçay atlarının kökeni Kabardin atlarına dayanmakta, bazı görüşlere göre ise Kabardin atlarının kökeni Karaçay atlarıdır. Bu bilimsellikten uzak tartışmaların dışında kalarak ve bu konudaki tüm tartışma ortamını Hippolog’lara bırakmak suretiyle günümüzde adlandırıldıkları gibi değerlendirmek gerektiği aşikârdır. Feodal dönem öncesi kökenleri bazı kaynaklarda belirtildiği gibi bir ölçüde aynı olsa da bu mükemmel dağ atları SSCB ve Rusya Federasyonu Tarım Bakanlığı ve FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) tarafından iki ayrı ırk olarak tescil edilmiş, damızlık kitaplarına iki ayrı ırk olarak yazılmış, araştırmacılar ve zoologlar tarafından da her zaman iki ayrı ırk olarak değerlendirilmişlerdir.
Kuzey Kafkasya’da bulunan bu dağ atlarının feodal dönem öncesi kökenleri aynı olsa da günümüzde farklı ırklar olarak tescil edilerek değerlendirilmektedir. Bu atlardan bazıları şunlardır: Karaçay atları, Kabardin atları, Terek atları ve Tuş atları.
KAYNAKLAR
BARBARO, İosafat (1971). Viaggo Alla Tana, İn Barbaro i Kontarini O Rossii, K İstorii İtalo-Russkih Svyazey v XV.v. ed. E. Ç. Skrijinskaya, İzdatelsvo Nauka, Leningrad
BUDAYEV, Nazir (2006). Konevodstvo na Severnom Kavkaze, İstoriya Pokoreniya Elbrusa, Nalçik.
GARDANOV, Valentin Konstantinoviç (Batraz Amurhanoviç) (1974). Adıgı, Balkartsı i Karaçayevtsı v İzvestiyah Evropeyskih Avtorov 13. – 19. Vv. İzdatelsvo Elbrus, Nalçik.
HOTKO, Samir (2008) Çerkesskaya loşad: konevodstvo i konnozavodstvo. Sbornik istoçnikov / Sostavleniye, vstupitelnaya statâ i kommentarii, İzdatelstvo M. i V. Kotlârovıh («Poligrafservis i T»), Nalçik, 424 s.
KRASNİKOV, Andrey Sergeyeviç (1964). İstoriya Formirovaniya i Preobrazovaniye Gornıh Porod Loşadey Severnogo Kavkaza, Autoreferat Dissertatsiya na Soiskaniye Uçenoy Stepeni, Doktora Selskohozyaysvennıh Nauk, Moskva.
ŞAUTSUKOVA, H. Lüdmila (2005). Sistema Moralnıy Adıgskogo Mıslitelya XVIII. v. Jabagi Kazanoko, Dissertatsii Na Soiskanie Uçenoy Stepeni, Krasnodaskogo Gosudarsvennogo Universitet, Krasnodar
.
FOTOĞRAFLAR
1. Krasnikov, 1964
2. Hotko, 2008
3. http://www.wikipediacommons.org/Wierusz-Kowalski_Czerkieski_zwiad_1885
4. htth://www.vk.com
[1] Hotko, 2008.
[2] http://www.adygvoice.ru